Bir mühendisin her zaman sayılarla arasının iyi olması beklenir. Hesaplama yaparken, en ince ayrıntıları düşünürken bile sayılar üzerinden kurar tüm düşüncelerini. Her daim alışkın olduğumuz sayılara bir de şu yönden bakalım. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’ne (TMMOB) bağlı ve bir odaya bağlı olmayanların oluşturduğu bu sayı 2018 verilerine göre 200 bini aştı.
Türkiye’de mühendislik alanlarının başında (bu verilere göre) en popüler mesleği inşaat mühendisliği alıyor. (Sadece odaya kayıtlı inşaat mühendisi sayısı 2018 verisi ile 13.307 kadın). Bu sıra makine (2018 verisine göre 10.766) ve bilgisayar mühendisi (2018 verisine göre 1.534) olarak devam ediyor.
Rakamlar ilginç değil mi? Ülkemizde mühendislik eskisi kadar rağbet görmüyor ne yazık ki. Bunun sebepleri arasında tıp, diş hekimliği, avukatlık gibi bölümlerin eskiden beri alışılagelmiş olan kurumsal kimlikleri ve bu kimlik sayesinde sahip olunan imkanları.
Oysa ki; her biri farklı bir alanda uzmanlık gerektiren meslekleri karşılaştırmak ne kadar mantıksız. Durum böyle olunca, toplumun başarı algısına yeni bir tanesi ekleniyor, o da “Kadın”. Kadın kelimesinin anlamı bile henüz yerli yerine oturmamışken, üstüne bir darbe daha “Kadın Mühendis” kelimesinden geliyor.
Ülkemiz için alışkanlıklarından ve göreneklerinden vazgeçmek ne kadar zor ise, biz “Kadın Mühendis”ler için de eşit olduğumuzu anlatmak o kadar zorlaşıyor.
Türk Dil Kurumu (TDK)’ya göre işin tanıma birlikte bakalım, tanım şu şekilde ifade ediyor; “Bir sonuç elde etmek, herhangi bir şey ortaya koymak için güç harcayarak yapılan etkinlik, çalışma”.
Hadi gelin bu cümleyi biraz inceleyelim. Bu cümle şöyle olsaydı “Bir sonuç elde etmek, herhangi bir şey ortaya koymak için erkek gücü harcayarak yapılan etkinlik, çalışma”.
Kulağa ne kadar saçma ve özelleştirilmiş geliyor değil mi? Maalesef ki, ülkemizde ve dünyanın bir çok ülkesinde bu iş veren kısmına saçma gelmiyor. “Güç” diye tabir ettiğimiz şey aslında sadece “fiziki güçten” ibaret değil. Sonuç elde etmek için beyin gücüne de bir o kadar ihtiyacımız var.
Öyle olmasaydı bugün inşaat işçileri/mühendisleri en çok para kazandıran sektör olup, avukatlıktan proje yöneticiliğine kadar bir çok meslek grubu işsiz kalırdı.
Kaldı ki, mühendisin sözlük anlamı “İnsanların her türlü ihtiyacını karşılamaya dayalı, belli bir eğitim görmüş kimse” demektir. Pekala kadın da şu an ki şartlarda bir erkek ile aynı eğitimi alabilir, aynı mental yapıda düşünebilir, aynı çözümler üretebilir.
Peki neden o zaman istihdam oranları çok düşük?
Neden iş ilanlarında özellikle “Tercihen Erkek Adaylar” yazmakta? Biraz kendimizi iş verenin yerine koyup düşünelim. Böyle konularda genelleme yapmayı pek sevmem ancak, tercihen erkek adaylar kategorisini belirleyen yöneticilerin %80’nini de yine aynı cinsiyette olan kişiler belirliyor.
İnsanın anatomik yapısı gereği, erkek fizyolojisi kadınınkinden daha kuvvetli olabilir. Bu deneyler ve bulgular ile kabul edilebilir bir olgudur, bu konuda hem fikir olduğumuzu düşünüyorum. Bir firma veya sanayinin işletme biriminde, yönetici pozisyonunda, karar verici birimde genelde hep erkekler görülüyor.
Oysa ki insan kaynakları, çağrı merkezleri gibi direkt olarak müşteri/alıcı ile ilgilenen kişiler ise kadınlardan seçiliyor. Bu da incelenmesi gerekilen ayrı bir konu. Haksızlık etmeyeyim. Cinsiyetçilik, her alanda her iki taraf içinde kendini belli ediyor demek ki.